Java Günlüğüm
Yazılım, Java, BT, azıcık felsefe, biraz mizah...
  • Udemy Eğitimleri
  • Temiz Kod
  • Tasarım Kalıpları
  • Hakkımda
  • Arşiv
RSS
01 Nisan 2015

“Kod Kalitesi Üzerine” Webinarı – I

Akin Eğitim ve Seminer

Sevgili JavaTürk takipçileri ve yazılım-severler 🙂

Arkadaşımız ve ülkemiz BT sektörünün tanınmış simalarından olan Yaşar Safkan, yarın akşam bizlere “Kod Kalitesi Üzerine” başlıklı bir webinar verecek. Webinara https://www.eventbrite.com/e/kod-kalitesi-uzerine-tickets-16395877511 adresinden kayıt olabilirsiniz. Kayıt olanların email adreslerine webinar öncesinde webinarın adresi gönderilecektir.

Yaşar bey, iyi eğitimli, yurt içinde ve dışında ciddi bir yazılım  tecrübesi biriktirmiş ve eğlenceli bir arkadaşımızdır. Ben kendisiyle sohbet ederken çok keyif alıyorum. Bu webinarın da benzer şekilde hem bilgilendirici hem de keyifli olacağını düşünüyorum. Hakkında daha fazla bilgi almak ve yazdıklarına ulaşmak için bloguna bakabilirsiniz.

Bekleriz efen’im 🙂

 

Toplam görüntülenme sayısı: 720

2 Bunu beğendim 🙂
Tweet
Follow me
Tweet to @kaldiroglu
26 Mart 2015

Öğrenmek mi Öğrenmemek mi?

Akin BT, Kültür, Bilgi ve Düşünce

Ben mi hassasım yoksa bugünlerde bu gibi sorular sıklaştı mı? Yok belki de ben abartıyorum, yani insan bir şeyle arka arkaya karşılaşır da herşey sanki öyleymiş gibi algılama eğiliminde olur ya, bu da böyle bir şey. İnşallah gerçeği yansıtan bu son durumdur.

Benim bildiğim kendilerini geliştirmek isteyen insanlar daima kendine “neyi öğrenmeliyim” sorusunu sorarlar. “Eksiğim nedir?”, “şunu yapabilmem için neyi öğrenmeliyim?”, “benim örnek aldığım kişiler neleri biliyorlar?” gibi sorular, hedefleri olan, vizyona sahip olan insanların sordukları, kafalarının bir kenarında daima taze tuttukları sorulardandır. Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla ciddi bir kısım genç ise bu türden soruları tersinden soruyor. Yani “şunu yapabilmek için neyi öğrenmem gerekir?” yerine “şunu yapabilmek için bunu öğrenmeme gerek var mı?” şeklinde sorular soruyorlar. Bir kaç örnek vereyim:

  • Programcı olmak için Bilgisayar Mühendisliği okumaya gerek var mı?
  • Programcı olmak için üniversite okumaya gerek var mı?
  • Programcı olmak için matematik bilmeye gerek var mı?

Buradaki problem, bir şeye erişmek, bir noktaya varmak için neyi bilmek ve öğrenmek gerektiğine odaklanmak yerine, neyi bilmek gerekmediğini sormak ve ona odaklanmaktır. Başarıyı, yetkinliği, daha iyi bir noktaya gelmeyi, pozitif olarak, bir şeyleri heybeye koyarak, dağarcığa kazandırarak ilerlemek cinsinden değil de negatif olarak, nelerin olmaması gerektiğinden hareketle izah etmeye çalışmak bence sağlıklı bir durum değil.

Düşünün, bir genç iyi bir doktor olmak istiyor, hatta iç hastalıkları uzmanı olmak istiyor ya da bir başka genç yazar olmak, hikaye ve roman yazmak istiyor. Bu gençler hangi tür soruları sorarak yollarını aydınlatmak, planlarını detaylandırmak isterler? Soracakları sorular çoğunlukla pozitif içerikli ve olumlu kipte sorular mıdır yoksa negatif içerikli ve olumsuz kipte sorular mıdır?

Ben üniversiteye başladığım ilk ayları hatırlıyorum da, ta 1985’te, İTÜ Elektronik’te, 4 sene boyunca öğretilecek derslerin hocalar tarafından yazılıp İTÜ tarafından basılan kitaplarının hepsini almıştım. Hatta hatırlıyorum toplu alımlarda ucuz oluyor diye, arkadaşları organize etmiştim ve elimde kim hangi kitabı istedi listesiyle günlerce dolaşmış, sonra da Taşkışla’ya bir arkadaşla gidip koli koli kitapları Maslak’a getirmiş ve dağıtmıştım. Tabi kısa süre sonra bu işi öğrenmek için İngilizce kitaplara başvurmam gerektiğini farketmiştim!

Aynı şeyleri ve heyecanı çocuklarımda da yaşadım, yaşıyorum. Oğlumla da kızımla da onların şu dönem şunu alırım, şunu şu döneme kaydırırım, bu dönem “study abroad” programı çerçevesinde zaten şuraya gitmeyi planlıyorum, orada şu dersleri almak çok daha iyi olur, cinsinden bitmek tükenmek bilmeyen konuşmaları keyif verici geldi bana her zaman. Öğrenmek budur çünkü, bitmek tükenmek bilmeyen bir uğraştır, uğraştan öte tutkudur. Hatta en varlıksal uğraşlardan birisidir. İster dindar olun ister ateist, hangi dine ya da felsefeye inanırsanız inanın, öğrenmek ve öğrenmeye devam etmek en temel uğraşımız olmalıdır. İnsanız çünkü. Benim inandığım ve örnek aldığım Kişi de “beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” demiş. Öğrenmek ve anlamak, bence pek çok insanı faaliyetten, inanmak gibi örneğin, daha üstündür, daha dönüştürücüdür.

Öğrenmek, duygusal olarak acı çekmek, varlık üzerine düşünmek, bir bebeğe sahip olup, onun dünyaya gelmesine ve büyümesine şahit olmak, düşkünlere yardım eli uzatmak, matematik ve müzik; bunlar kadar bu dünyada insanı dönüştüren başka şeyler var mıdır bilmiyorum. Abartmıyor muyum sizce? Hiç bir pratik uygulama alanı olmasa bile öğrenme her zaman insanı dönüştürür, ufkunu açar, daha iyi, olgun ve akıllı hale getirir. Herkesin farklı deneyimi vardır ama bu listedeki ilk üç maddeye sanırım kimse itiraz edemez.

Biz kimi, kimleri örnek alıyoruz ki? Programlama dünyasında söz sahibi olan, ismi akıllarda kalmış ve ciddi katkıda bulunmuş kişilerin eğitim geçmişlerinden haberimiz var mı? Burada pek çoğu doktora yapmış insanlardan bahsediyoruz. Bereket elimizde üniversiteden terk Bill Gates, Steve Jobs, Larry Ellison ve Mark Zuckenberg gibi örnekler var. Çok komik, Gates ve Zuckenberg’in okulu bıraktıklarında Harvard öğrencisi olduklarını unutuyoruz. Jobs’ın Apple’ı birlikte kurdukları arkadaşı Wozniak’ın doktoralı olduğunu bilmediğimiz gibi.

Sanırım bu konuda bir kaç şeyi karıştırmamız, bilgiye ve öğrenmeye bu şekilde bir davranış geliştirmemizde etkili oluyor. Bunlardan ilki, yetenek ya da dahilik ile çalışmayı ayırt edemememiz. Ben ABD’de kaldığım zamanlarda özel ders de verdim ve şunu gördüm: Gençlerin “kendilik” farkındalıkları bizim ülkemize göre bence daha yüksek. Garip ama gerçek bu. “Ben buyum, buraya gelemem ama çalışırsam buraya gelebilirim” diyen üniversite öğrencileriyle çok karşılaştım. Biz ise kendi durumumuzla ilgili sağlıklı bir algıya ya sahip değiliz ya da çok geç erişiyoruz. Herkes kısa yoldan, talih kuşunun kafasına konmasını ve zengin olmayı bekliyor. Örneklerimiz de Bill Gates, şimdilerde de Steve Jobs. Bu kişileri çoğunlukla, öğrenme maceraları, tutkuları, etraflarındaki kişiler vs. hakkında bilgi sahibi olmadan, “adam üniversite terk” cümlesiyle tanımlamamız bir tesadüf müdür?

Bir diğer konu da akademik başarıyla ticari başarıyı karıştırıyoruz sanki. Akademik başarı, ticari başarıdan çok daha fazla oranda kişiye bağlıdır. Ticari başarı, akademik başarıdan çok daha ağırlıklı olarak toplumsal etmenler tarafından etkilenir, ortaya çıkarılır ya da batırılır. Bu durum çok açık değil mi? Bu ülkede 20 yıl iş yapan kişilerin sahip olduğu ile benzer şeyleri örneğin ABD’de yapan insanların 20 yıl sonunda geldikleri yer arasında dağlar fark var. Akademik başarının da pek çok toplumsal faktörü var ama çerçevesi daha dar. En azından bir şeye odaklanıp, üzerine senelerce çalışıyorsanız akademik olarak iyi bir noktaya gelebilirsiniz, (bu arada akademik kelimesinden üniversitede akademisyenliği kastetmiyorum) ticari olarak müthiş bir duruma gelemeseniz bile konunuzun otoritesi olursunuz. Bence Gates ve Jobs gibi insanların hayatlarını okumak, ticari başarının temelleri hakkında çok iyi ipuçları vereceği gibi, Matematik’te ya da örneğin Psikoloji’de, her ne ise, öne çıkmış ve akademik başarıya sahip insanların hayatlarını okumak da akademik başarıyla ilgili ciddi ipuçları verecektir. Bu konuda buraya bakmanızı tavsiye ederim.

Gün geçmiyor ki TEOG ya da YGS gibi sınavlardaki başarısızlığımızla ilgili haberler görmeyeyim. Gün geçmiyor ki dünya ülkeleriyle eğitim sistemimizi kıyaslayan ve içler acısı bir durumda olduğumuzu ortaya koyan grafikler vs. okumayayım. Matematikte gençlerimizin çok geride olmalarıyla mühendislikte çok gerilerde olmamız arasında hiç mi bir bağlantı yok sizce? Matematik gibi temel bilimleri ıskalamamızla şu 70 küsür milyonluk ülkede doğru düzgün yazılmış bir Türkçe Java kitabının olmaması arasında bir ilişki olabilir mi acaba? İstanbul’un Anadolu yakası kadar bir nüfusa sahip topluluklardan oluşan İskandinav ülkelerinin özellikle ilk öğretime sıra dışı yaklaşımları ile bizim sektörümüzde, Bjarne Stroustrup gibi,  pek çok İskandinav kökenli, adı duyulmuş mühendisin olması yine bir tesadüf müdür? Alın size bir haber daha 🙂

Bu eleştirdiğim yaklaşımda kişilerden ziyade toplumsal boyutla ilgileniyorum. Toplumsal olarak tesadüfi olana, mucizevi olana öyle inanıyoruz ki herkes her an bir mucize olmasını bekliyor sanki. Aslında toplumsal alanda mucize falan yok, sadece toplumların organize olmaları, toplumsal aklı oluşturmaları ve nihayetinde de başarıları var. Ben boyumu aşan yerlere girmeyi istemem ama bizim toplumumuzda aşırı oranda yaygın olan güvensizlik ve bencillik gibi faktörler sanırım bizi “acık toplum” yerine “kapalı toplum” yapıyor, kendimize güvenimizi zaten çok önceleri kaybettiğimiz için, tüm bunlar toplumsal davranışımlarımızı da derinden etkiliyor.

Öte taraftan teknolojiyi sadece tüketmekle ilgileniyoruz. Şu sosyal medyada Android-iOS tartışması kadar ne bileyim bir algoritma üzerine tartıştığımızı görmedim. Varsa yoksa, iPhone Samsung’dan neyi çaldı, şu özellik zaten şu sisteme bilmem ne zaman gelmişti de diğer sistem ancak sahip oluyor vs. cinsinden incir çekirdeğini doldurmayacak, “zenginin malı, züğürdün çenesini yorar”ı hatırlatan durumlar. Okullarda, öğrencilerin bitirme tezi diye yaptığı şeylerin büyük çoğunluğu, e-ticaret vb. cinsten, kendini tekrar eden basit web uygulamaları. Hiç görmedim, birisi de çıksın, JVM’in örneğin şu yapısını araştırsın da bu kadar temel bir yapı üzerine bilgi sahibi olarak mezun olsun. Bu cinsten tüketmek yerine yeni bir şey üretmeye odaklı çalışmalarımız o kadar az ki. (Tabi bu konuda eleştirinin büyüğünü hocalara yöneltmek gerekli bence.)

Bu anlattıklarım biraz iç dökmeden ibaret, bayağı bir duygusal bir kişisel paylaşım ve resmin tamamını göstermiyor elbet. İlk başlarda yazdığım gibi muhtemelen ben, bu konuları insani zaafiyetlerimin bir sonucu ve toplumsal makus tarihimizin verdiği eziklik ile takıntı haline getirdim. Çocuklarım hatta etrafımdaki yetişkinler bile iyi bilirler, “anlıyor musun” sorusunu çok sorarım 🙂 Bu konuda “odun değilim, anlıyorum elbet” gibisinden eleştiri bile almışlığım var 🙂 Ben yönetici olarak çalıştığım yıllarda çevreme böyle kişileri seçmeye çalıştım. Çok yoklar belki ama arayınca bulunuyorlar ve bu gibi kişilerle çalışmak da arkadaşlık yapmak da çok keyifli oluyor. Ama kötü olan şu ki böyle birlikte çalıştıklarımın ciddi bir kısmı şu anda yurt dışında!

Öğrenmeye karşı üşengeçlik göstermemek, öğrenmekten korkmamak lazım.

Toplam görüntülenme sayısı: 1321

21 Bunu beğendim 🙂
Tweet
Follow me
Tweet to @kaldiroglu
16 Mart 2015

Basitlik Yanılsaması ya da Illusion of Simplicity

Akin BT, Yazılım Mühendisliği basit, karmaşık

Basitlik Yanılsaması ya da Illusion of Simplicity ile kastettiğim şey şu: Aslen son derece karmaşık olan bir şeyin, görünüşü ve zihnimizde oluşturduğu ilk algısı itibariyle basit olarak görülmesidir. Bu kavram cc2.com‘da şöyle açıklanıyor: “Misconception that something will be simpler than it really will be. Leads to missing deadlines, demoralization, depression, and DeathMarch projects.” Yani “Bir şeyin gerçekte olduğundan daha basit olduğu şeklinde bir yanlış anlama. Yetişmeyen projelere, moral bozukluğuna, depresyona ve Ölüm Yürüyüşü projelere yol açar.” “Death March” ise, Edward Yourdon’un 1997 tarihli kitabının ismidir.

“Neden durup dururken böyle garip başlıklı bir yazı yazdın ki?” diye bana sorabilirsiniz. Kainattaki en temel yanılgılardandır çünkü, Basitlik Yanılsaması. Var oluş, zihnimiz tarafından, zihnimizin işlemesindeki en temel kuralların yönlendirmesiyle, her zaman bu yanılgıyla algılanır. Çünkü sonsuz karmaşıklıkta ve sonsuz derinlikte olan gerçeklik, fiziksel olan ve olmayan haliyle, ancak ve ancak zihnimizdeki indirgemeci olan soyutlama mekanizmasıyla anlaşılabilir. Ve ürettiklerinde kainatı örnek alan insanoğlu da bu prensibi her yerde kullanır. Mühendislik ürünleri olsun sanat ürünleri olsun bu marazdan uzak değillerdir. Hepsini devamlı “Basitlik Yanılsaması” çerçevesinde algılama taraftarı olur zihnimiz.

Sanatın en bilinen alanını, müziği alalım mesela. Beethoven’in “Ay Işığı Sonatı”nı (Moonlight Sonata) dinleyelim beraberce, buradan. Hepsini dinlemenize gerek yok, ilk yarım dakika yeter. Bu eserin “Basitlik Yanılsaması” ile alakası ne demeyin: Müzikten teknik detay seviyesinde anlamayan herkes, benim gibi, ilk 25 saniyedeki tamamen ayrık ve yavaşça gelen seslere bakarak notaları sayabilir. Ve Wikipedia‘nın da yardımıyla sonra, “acaba ilk 25 saniyedeki bu 60 notayı öğrenmem ve çalmam ne kadar sürer” diye düşünebilir. Benim hep aklıma gelir böyle şeyler mesela. Benim gibi lisede flüt çalmak dışında herhangi bir enstrumanla ilgilenmemiş ve teknik müzik bilgisi olmayan bir insan için sanırım bu ilk 60 notayı çalmak, 10 sene + 1 hafta sürebilir. 10 seneyi “Ay Işığı Sonatı”nı çalabilecek kadar müzik ve piyano için harcadıktan sonra muhtemelen yoğun bir 1 haftalık çalışmayla konser veremesem bile en azından evdekilere çalabilirim sanırım 🙂

Müzikteki karmaşıklığı daha iyi görmek için sanırım en iyi örneklerden bir tanesi yine Beethoven’in bir eseri olan 9. senfonisidir. Bu senfoninin özellikle 23-24 dakika süren 4. kısmı, 60 küsür kişilik orkestraya bir o kadar da koronun ve 4 de solistin katılmasıyla, yüzlerce sesin etrafta ahenk içinde yüzdüğü mucizevi bir atmosfere alıverir sizi. Dinleyin buradan, sonuna kadar ve ne demek istediğimi anlayın. Yetmediyse, bu eserdeki karmaşıklığı anlamak için isterseniz bir de bunu dinleyin ve bu muhteşem eserin seslerini görsel olarak ta takip edin.

Benzer örnekler bizim klasik müziğimizden de verilebilir pekala. Örneğin nefis Mahur Saz Semaisi ya da  Segah Peşrev benzer duyguları yaşatabilir bize.

Bu yazıyı yazarken internette “Illusion of Simplicity”yi arattığımda karşıma MacWord dergisinin kapağı için iki tane iPhone’un fotoğrafını çeken fotoğrafçının hikayesi çıktı. Hikaye burada ve tam da demek istediğimi yansıtıyor. Bu hikayedeki videoyu da seyredin özellikle, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Peki tüm bunların bir yazılım blogunda işi ne? Ben “Illusion of Simplicity”yle ilk defa Grady Booch’un 1993 baskılı “Object-Oriented Analysis and Design with Applications” kitabında karşılaşmıştım.  Aşağıdaki resim bu kitaptaydı ve altında şu yazıyordu: “The task of the software development team is to engineer the illusion of simplicity.” Yani “Yazılım geliştirme takımının görevi, basitlik yanılsamasının mühendisliğini yapmaktır.”

Illusion of simplicity

Evet biz yazılımcılar, son derece karmaşık olan, onlarca, yüzlerce insan-yıl süresince geliştirilen yazılım sistemlerini, ilkokul mezununun bile kolayca kullanabileceği basitlikte yapmalıyız. Paradoks da burada işte, karmaşıklığı basit gösterirken, basitliğin karmaşıklığı içinde kaybolmamalıyız.

Gerçekte durum şu ki, biz yazılımcılar da kendi silahımızla vuruluyoruz. Yazılım projelerinde yer alan gerek mühendisler gerek ise yöneticiler, oluşturmaya çalıştığı basitliğin arka tarafındaki karmaşıklığı göremiyorlar. Gittikçe gelişen diller, araçlar, yaklaşımlar, metotlar vs. hep bu yanılsamayı körüklüyorlar. Çünkü örneğin diller gittikçe daha soyut (abstract) dolayısıyla da ifade gücü yüksek (expressive) hale geliyor. Bundan 5 sene önce 30-40 satırda yaptığını artık 1 satırda yapabilen bir programcı başka ne düşünebilir ki? Zaten büyük yazılım şirketleri, yöneticilerin rüyası olan, “sürükle-bırak programcılığı”nı çoktan getirdiler bile!

“Basitlik Yanılsaması” özellikle yazılımı yönetenlerin önündeki en büyük tehlikedir. Özellikle de önlerinde “bunu yaparız” ya da “çok zor olmaz” gibi sözleri sıkça sarfeden yazılımcılar varsa! Yazılım yöneticileri, teknik çalışanların “özellikle Xxx ile zor olmaz bu” şeklindeki sözlere kesinlikle ve kesinlikle kanmamalılar. Çünkü F. Brooks haklı, önümüzde yazılımın üretme hızımızı ciddi şekilde arttıracak bir dil, araç ya da yaklaşım olmadığı gibi hiç bir zaman da olmayacak gibi görünüyor. Yazılım basit değil çünkü, yazılım, her türlü yaratılmış veya üretilmiş gibi bize “Basitlik Yanılsaması” perdesinden görünüyor.

Ben bir yöneticinin tecrübeli bir yazılım yöneticisi hatta tecrübeli bir yönetici olduğunu nereden anlamaya çalışıyorum biliyor musunuz? “Basitlik Yanılsaması”nın ne kadar kurbanı olma ihtimalini tahmin ederek. Yönettiği insanları dinleme, dediklerini sorgulama ve nihayetinde karar alma şekli, bir yöneticinin bu konuda nasıl bir stratejiye sahip olduğunun çoğunlukla ele verir.

Gerek yazılımcılar gerek yöneticiler, basit bir yapı ortaya koymaya çalışırken, bu basitliğin ancak karmaşık bir süreçle oluşturulabileceğinin farkına varmaları gerekli. Aksi taktirde basitliğin karmaşıklığında kaybolmaya devam ederiz.

 

Toplam görüntülenme sayısı: 911

19 Bunu beğendim 🙂
Tweet
Follow me
Tweet to @kaldiroglu
15 Mart 2015

Bilişim Sohbeti

Akin Eğitim ve Seminer

Sevgili JavaTürk severler 🙂

Dün yani 14 Mart 2015 C.tesi akşamı Mimar Aslan ve Çağdaş Öğüt arkadaşlarımızın yönetiminde yapılan Bilişim Sohbeti’nin videosuna https://www.youtube.com/watch?v=OqIOQNfPebk adresinden erişebilirsiniz. Bu sohbeti düzenleyen ve katılan arkadaşlara teşekkür ederim.

İyi seyirler.

Toplam görüntülenme sayısı: 385

6 Bunu beğendim 🙂
Tweet
Follow me
Tweet to @kaldiroglu
«< 19 20 21 22 23 >»

Günlüğüme Hoşgeldiniz

Bu günlükte, Yazılım Mühendisliği, Bilgi Teknolojileri, Java, kişisel gelişim ve zaman zaman da diğer konulardaki düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. Umarım beğenir ve hoşça vakit geçirirsiniz.

Her türlü düşüncenizi, yorum olsun, beğeni ya da eleştiri olsun, bana iletmenizi rica ediyorum sizden. Ayrıca bana akin@javaturk.org adresinden ya da Twitter'dan ulaşabilirsiniz. Videolarıma da buradan ulaşabilirsiniz.

Teşekkür ederim.

Akın Kaldıroğlu

Rahat Okumak İçin

A Decrease font size. A Reset font size. A Increase font size.

Sosyal Medya

  • Twitter
  • Facebook
  • LinkedIn
  • Youtube

Son Twitlerim

→ Takip Etmek İçin

Abone Olun

Emalinizi girerek yazılardan haberdar olun.
Loading

Son Yazılarım

  • Udemy Eğitimlerim Üzerine
  • (başlıksız)
  • Clean Code / Temiz Kod Eğitimi Udemy’de
  • Java ile Nesne-Merkezli Programlamaya Giriş Eğitimi Udemy’de
  • Selsoft Video Eğitimleri
  • Spring ile Kurumsal Yazılım Geliştirme
  • Corona Günlerinde Design Patterns
  • Corona Günlerinde Java
  • JDK 10 ve “var” Özelliği
  • Onur Özcan
  • Analist ve İş Bilgisi
  • Farklı Dillerin Bakış Açısıyla Nesne-Merkezli Programlama
  • Java Nedir?
  • Bilgi Teknolojilerinde Yetenek Yönetimi – II: Tanımlar ve Eleştiriler – I
  • Alelade Hikayeler – II: Bir Başka Performans Problemi

Popüler Yazılar ve Sayfalar

  • Java’ya Nasıl Başlarım? Java’yı Nasıl Öğrenirim? – I
  • Nasıl Yazılımcı Olalım? – II: Hangi Bölümü Okuyalım?
  • Oracle’ın Java SE Sertifikaları: OCA, OCP ve OCM
  • Java Kurulumu ve İlk Programımız
  • İş Analisti İş Tanımı
  • Java Tutorial ya da Kendi Kendine Java Öğren
  • Nasıl Yazılımcı Olalım? – I: Üniversiteli mi Alaylı mı?
  • Tasarım Kalıpları
  • Java’ya Nasıl Başlarım? Java’yı Nasıl Öğrenirim?
  • UML Nedir?

Yazı Kategorileri

Yazı Takvimi

Haziran 2025
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30  
« May    

Yazı Arşivi

Blogroll

  • Binnur Kurt'un Günlüğü
  • Ender'in Java Blogu
  • Erdem Seherler
  • Kızımın Günlüğü
  • Kurumsal Java
  • Levent Karagöl
  • Levent'in Java Blogu
  • Mert Can Akkan’s java tips,options, news…
  • Yaşar Safkan
  • Yasin Saygılı
  • Yazı Dünyası

Yazı Etiketleri

analiz Bilmek C Desen design pattern EJB Eğitim Fortran Hibernate Java Java'ya nasil baslarim Java dersleri Java EE Java Persistence API Java SE Java Sertifika Java Öğren Java öğreniyorum Java öğrenmek JPA Kalıp Kurumsal Java nesne nesne-merkezli No Silver Bullet object object-oriented Oracle Java Certifications pattern performans programlama programlama dilleri programlama nedir sertifika singleton tasarım tasarım deseni tasarım desenleri tasarım şablonu yazılım yazılım geliştirme Yazılım Mühendisliği yazılımın doğası yazılımın zorlukları Şablon

↑

© Java Günlüğüm 2025
Powered by WordPress • Themify WordPress Themes
 

Yorumlar Yükleniyor...